Blog

İlk Türk Matbaasının Doğuşu

İlk Türk Matbaasının Doğuşu

Avrupa’da şuurlu birsekilde iktibaslarınyapıldıgı devir. Lale Devriolarak adlandırılan 1718-1730 yılları arasındadır.Bu dönemi ilkmalubiyetlerin acısınıduyan bir neslin yasadıgıbir devir olarakdegerlendire biliriz.Mümtaz Turhan bu devri“serbest kültürdegismelerinin” yapıldıgıbir dönem olarak mütaalaetmektedir.Lale Devri’nde Avrupa’yabilhassa Fransa’ya,Avusturya’ya veIngiltere’ye izlenimlerinibildirmek, bulunduklarımemleketleringelismelerinin sebeplerini, egitim sistemlerini incelemek için ilk defaelçiler gönderilmis ve Batı ile daha sıkı iliskiler kurulmustur. Laledevri Türkler için parlak bir uyanma devri olmustur. Fakat bu devrinen büyük ve en tesirli yeniligi süphesiz Ibrahim Müteferrika ile SaitEfendinin birlikte açtıkları matbaadır.Türklerin basılmıs kitapla ilktanıstıkları, Balkan ve Güney Dogu Avrupa halkları yoluyla olmustur.Daha 1470 yıllarında Türklerin hakimiyeti altındaki Balkantopraklarında, Venedik’te Yunan ve Slav dillerinde basılmıs kitaplaryayılmaya baslamıstı. Istanbul’da ilk Türk matbaası kurulmadanönce çesitli azınlıkların matbaaları faaliyet gösteriyordu. 1492’deIspanya’dan Türkiye’ye göç eden David ve Samuel Nahmiastarafından ilk Musevi matbaası Istanbul’da kuruldu. Daha sonraErmeni matbaası Sivaslı Apkar Tıbir tarafından 1567 kuruldu. 1627yılında da Nicodemus Metaxas ilk Rum matbaasını kurdu.IbrahimMüteferrika Macaristan’da (Bugünkü Romanya’da Cluj) Koloszvarsehrinde muhtemelen 1647’de dogmustur. Kalvinist oldugu iddiaedilen fakir bir Hiristiyan Macar ailesindendir. Asıl adı ve ailesibilinmiyor. Dogdugu sehrin Kalvinist kolejinde rahip olarak okurken,1692 ya da 1693’de Tökoly Imre’nin, Habsburg’lara karsı ayaklanmasısırasında Osmanlı askerlerinin eline esir düsmüs, Istanbul’a getirilmisve köle olarak satılmıstır. Kendisini kurtarmak için Macarlardan hiçkimse fidye-i necat vermediginden, efendisi de çok zalim bir adamoldugundan, kölelik hayatına dayanamayarak zor altında Müslümanolmustur. Ibrahim adını almıs, Türkçe’yi, Islam bilimlerini çabukögrenerek yükselmistir. Bu sekilde hülasa ettigimiz bilgiler, IbrahimMüteferrikadan bahseden Szernak, Karacson, Simonffy ve H. Kungibi Macarlar, Toderini, Von Hammer, Babinger ve Mordtman gibiAvrupalı yazarlar, Ebuzziya Tevfik, Bursalı Mehmet Tahir, AhmetRasim, Ahmet Refik, Selim Nüzhet Gerçek, Adnan Adıvar gibi Türkyazarlar tarafından biraz genisletilerek biraz daraltılaraktekrarlanmıstır. Ö'zellikle I. Müteferrikanın mensei, esirligi, köleligi,ihtidası hakkındaki hikaye kesin bir kanaat halinde bir yazardandigerine kendiliginden geçer. Iddianın aslını arastırmaya lüzumgörmeyecek kadar kesin bir sekilde, yazarlardan çogu bunu kabuletmistir.Ibrahim Müteferrika’nın kimligi karanlıklar içindedir, hayli detahriflere ugramıstır. I. Müteferrika’nın, kendi geçmisini unutmus yada unuturmus bir kisi olusundan yararlanarak tarihe sokan ve Türkyazarlarına da bir gerçek olarak kabul ettiren iki Katolik Macarolmustur. Bunların ilki De Saussure Szernak’tır Ikincisi ise Szernak’ınbelirsiz olarak yazdıgı kimi noktaları bir gerçek biçimine sokanKatolik rahibi Karacson’dur.Müteferrikalık hükümdarlarla vezirlerinve diger hizmet sahiplerinin maiyetinde hademe nevinden olan birkısım hizmet erbabı hakkında kullanılır bir tabirdir.

Ibrahim Müteferrika, bu unvanı 1715’de Sehit Ali Pasanınmühürdarlıgında bulunup, Mora seferinde avdette sadrazamın birmektubuyla Avusturya aleyhine hareket eden Macarların yanınatercüman olmasıyla almıstır. Daha sonra da Türkiye’ye gelenRakoçi’nin maiyetine tercüman verilmistir. Ibrahim Müteferrika,Rakoçi’nin ölümüne kadar Tekirdag’da onun yanında tercümanlıktakalmıs, Türkçe katipligi yapmıstır. 1737’de Leh muahedesininyenilenmesi için Kiev’de bulundu. 1737-1739’da Türk-Avusturya-Rus muharebesinde top arabaları katipligi yaptı. Türk askeri ilemuharebeye giden Macarların tahriri ona havale edildi. 1738’deOrsova kalesinin Türklere teslimi müzakerelerinde vazife aldı. Eylül1743’te Kaytak hanlarından Asmay Ahmed’in nasbı emrini Dagıstan’agötürdü. 1745’de vefat etti. Müteferrika’nın fikir tarafına gelince,Adnan Adıvar ve Niyazi Berkes müstesna, bununla kimseilgilenmemistir. Müteferrika’nın kitaplarında ne dedigi, gerçek fikirhüviyetini ne oldugu baska yazarları ilgilendirmemistir. Türk yazarlarıarasında daha ziyade “Basmascı Ibrahim Efendi”olusu ön planagelmistir. Bu yazarlardan Adnan Adıvar, Müteferrika’nın ilim tarihiile ilgili tarafını, onun bir yazar, bir mütercim ve bir editör olarakfaaliyetlerini çok güzel hulasa etmistir. Niyazi Berkes, onun RisaleiIslamiye adlı eserini söyle degerlendirmektedir. “.... Gerçekte bueser ne Islamlıgın savunmasıdır ne de Islam bilimleri üzerine yazılmıseserdir. Katoliklege, Papalıga ve Teslis inancına hücum eden birpolemiktir... “ Müteferrika’nın sanıldıgı gibi Calvenist olmadıgı Berkesyine söyle anlatmaktadır. “.... Gerek Müteferrika’nın zamanındaönce, gerek ilahiyat ögrenciligi zamanında Macaristan’da üç Hırıstiyanakidesi ve kilisesi birbiriyle savas halinde idi. Bunlar Katolik veCalvinist ve Unitarius inançları idi. Bu sonuncusunu ötekilerdenayıran yön, teslis inancını reddetmesi ve bu yüzden öteki ikisitarafından Hıristiyanlıga aykırı, Mü slümanlıga yakın sayılmasındır.Aslında ilk önce Ispanya’da Micheal Servetes adında ve teslisinancını reddettigi için hayatı boyunca Katolik ve Calvinist Kiliseleritarafından takibata ugrayan bir düsünürün baslattıgı Uniterisicilikyayılmıstır. Iste, Müteferrika Servetes’in kitaplarını okumustu. Böylebir ilahiyatçının Hasburg ordusuna Osmanlılara karsı savasmak içinkatıldıgına inanmak güçtür. Islamlıgı bilmeyen bir kimse olmayanI. Müteferrika’nın Katolik Habsburg’lu yönetimi altında yasamaktansaOsmanlı’ya geçerek Müslüman oldugu apaçıktır. IbrahimMüteferrika’nın iddia edildigi gibi Calvenist olmayıp Unatarius(Tektanrı) inancına gelenegine baglı bir kisi olusu, yalnız önemsizbir inanç farkı meselesi degildir. Onun geldigi din geleneginintanımlanması, Ibrahim Müteferrika’nın Türkiye’deki hayatının asılyanlarının kökleri hakkında bizi aydınlatır. Bunlar, Matbaacılık,cografya bilgisi ve bilimciliktir. Bunlar Avrupa’nın özellikle Hollandave Ingiltere gibi ülkelerinde zamanın en ileri düsünürleri olan kimselereKilisenin taassubuna karsı olan, din-devlet ayrımını savunan, inançözgürlügü fikrini ileri süren, hatta fizik, matematik, astronomi ve tıpalanları da yeni bilgileri gelistiren ve Macaristan’da matbaacılıgıilerleten kimselerde görülen özelliklerdir. Matbaanın açılısına gelinceI. Müteferrika’nın en büyük yardımcısı 1720-21 yıllarında Paris’egönderilen Yirmisekiz Mehmet Efendi’ye eslik eden oglu Sait Çelebidir.Reformcu Sadrazam Nevsehirli Ibrahim Pasa “ uygarlık ve egitimaraçlarının derin bir incelemesinin yapılmasını ve Türkiye’deuygulanabilecekler üzerine bir rapor hazırlanmasını” istemisti.Büyükelçilik katibi Sait Çelebi, Kral Kitaplıgını ziyareti sırasında,Krallık basımevini de ziyaret etmis ve Saint-Simon’un tanıklıgıyla“dönüste, Istanbul’da bir basımevi ve bir kitaplık kurmak niyetindeoldugunu” söylemisti. Bununla birlikte, Istanbul’da bir basımevikurma projesi, Sait Çelebi’nin Paris’te bir süre oturmasıdan önceyerastlar.

Bu, I. Müteferrika’nın 1715’te Viyana’da Prens Eugene’in katınayaptıgı elçilik gezisinin bir sonucudur. I. Müteferrika’nın düzenlendigigörüsmeler, 1718’de Ibrahim Pasa’nın iktidara gelisiyle ona Istanbul’dahakkedilip basılan, muhafaza edilen ilk harita 1719/1720 tarihli olupilk basılan kitaptan öncesine rastlar. I. Müteferrika 1726 tarihlerindematbaacılıgın gerekliligi, önemi ve faydası üzerine Vesiletü’t- Tabaaadıyla risale yazarak Damat Ibrahim Pasa’ya takdim etti. 28 Çelebi’ninoglu Sait Çelebiyle beraber bir dilekçe ile matbaa açmak ruhsatınıve bunun için, seyhülislam fetvasıyla birlikte, padisahtan da birferman istemistir. I. Müteferrika’nın bu küçük risalesi akla çok uygun, mantıklı ve özellikle gayet inandırıcı kanıtlarla yazılmıstır. Risaledeyazar, tarihte birkaç kere istila yüzünden bir çok yazma kitaplarınınnasıl mahvoldugunu ve sonlara dogru yazı yazacak hattatlarkalmadıgından yazmalarının çogunun yanlıslarla dolu oldugunu,halbuki basma usulü kabul edilirse, yazıların okunaklı, yanlıssızolacagını, kitapların basına ve sonuna mufassal fihristler konularakokuyucu için kolaylık saglanacagına ve kitaplar ucuzlayarak tasranında bunlardan faydalanacagını, sehirlerdeyse büyük kütüphanelerkurabilecegini, özellikle Osmanlı devletinin cihatla Islamın serefiniartırdıgı gibi kitap yayınlama suretiyle de Islam kültürüne hizmetedecegini, halbuki Avrupalıların Islami kitapları bir takım yanlıslarlaçoktan basmaya ve bu suretle, Dogu’dan para çekmegebasladıklarını, eger bir matbaa açılır da bu karın memlekettekalacagını ifade etmektedir. Damat Ibrahim Pasa, bu müracaatı birencümen huzurunda tetkik ettirerek muvafık buldu ve mütessebisleritesvik etti. 1727’de ilk matbaa Istanbul’da ilk matbaayı kurdugu gibikagıt fabrikasının da Yalova’da açılmasına gayret etti. (1744) Kitapbasmanın seriata aykırı oldugu iddiasıyla ulemanın basım eviaçılmasına karsı geldikleri yollu çok yaygın bir inanç vardır. Gerçekteise ulemadan böyle bir direnme geldigini gösteren hiçbir delil yoktur.Seyhülislam Abdullah Efendi fetvayı hemen vermis, ulemadan onbir kisi ilk kitabın basına konan takrizler yazmıslardır. Bunlar dakitap basmanın seriata aykırılıgından hiç söz etmemislerdir. Matbaaaçıldıktan sonra da Seyhülislam Abdullah Efendi, I. Müteferrika’yabasılması gerekli iki kitabı salık vermistir. Matbaanın tashih islerinebakmak üzere ulemadan üçü kaldı, bir Mevlevi seyhi dört kisi memuredilmistir. Basımevi açıldıktan sonra ve ise baslandıktan sonra daulema ocagından bir karsı koyma gelmedigi gibi kısa süre sonraçıkan Patrona ayaklanmasında da kitap basmaya karsı bir istek ilerisürülmemis onu kapatma gibi bir olayda hiçbir yerde kaydedilmemistir.Fetvada ve fermanda sadece “Ulum-i Aliye” yani din bilimleri dısındakibilimler üzerine yazılmıs olan kitapların basılacagından söz edilir.Yalnız hattatlardan geldigi anlasılan bir karsı koyma da büyük birmesele durumuna dönmemistir. Hattatların geçimini saglayacakgenis bir alan yine de bırakılmıs oluyordu. Osmanlı sistemindemeslekler imtiyazlı, beratlı loncalardı. Hattatların hosnutsuzlugunayol açan gerçek sebep, matbaacılıgın baslamasıyla yeni bir beratlımeslege müsaade edilmis olmasından ileri gelmis olmasımuhtemeldir. Basmacılık II. Mahmut zamanına kadar devletçe verilenbir tekel olarak kalmıstır. Ancak gazeteciligin baslamasından sonraözel bir girisim isi olabilmistir. Londra Tarih Cemiyetinin üyelerindenGraf Marsilli’ni 1737 Petesburg Akademisi Matbaasında basılmısolan eserlerinde hattatların direnisi konusunda sunlar yazar.“Hakikaten Türkler kendi kitaplarını bastırmazlar. Bu da zannedildigigibi tab’ın onlar için mennu bir is oldugundan ileri geldigi de katiyendogru degildir. Ancak bu keyfiyet Türklerin mübeyyiz ve müstensihlerinekmegine mani olmayı asla istemediklerinden ileri geldigine süpheyoktur. Benim Istanbul’da bulundugum zaman bu mübeyyiz veyazıcıların adedinin 90 bin kadar oldugunu anladım” demektedir.Bunlardan çıkaracagımız sonuç sudur: Matbaacılıga karsı konansınırlamalar seriat degil, Osmanlı devlet sistemine özgü loncasınırlamalardan gelmistir. Türkçde matbaacılıgın gecikmesinde dinsebepleri degil, siyasi sebeplerin bulundugunu görürüz. Ilki 31Ocak1729’da çıkan kitaplara bakacak olursak basılması istenilenkitapların dil, tarih, cografya, müspet ilimler, askerlik konularındaoldugunu görürüz.

Osmanlı dilinde basımın gecikmesinin, basladıktan sonradagelismenin agır gitmesinin sebeplerini söyle açıklayabiliriz:
1. Basım isinin baslaması ve yürümesi için gerekli sartlardan biri,bazı teknik ilerlemelerin olabilmesidir.
2. Basma isinin yürümesi için yeterli bir okuyucu kitlesi olmasıgereklidir.
3. Basma sanatının beslenmesi için yeterli kagıt üretimiolması gerekir.Osmanlıda matbaacılıgın açılısından sonraki yıllardabu üç alandaki sartların kitapbasımını gerçeklestirecek ölçüde olmadıgını gösterecek çok delillervardır. Bu matbaada bizzat Müteferrika’nın yazdıgı “Usulu’l-HikemFi Nizami’l Umem” 1732’de 96 sahife ve 500 nüsha olarak basıldı.53 yasında yazdıgı bu eseri I. Mahmut’a sunmustur. Bu kitabınPatrona isyanından hemen sonra yazılmıs ve yeni padisaha sunulmusolmasından anlasılıyor ki Yeniçeri ayaklanmasına karsın 1718’debaslayan fikir ölmemistir. Bu kitabın amacı, Osmanlı devletkurulusunun bozulmamasının, Avrupa devletlerinin güçlenmelerininsebeplerini arastırmak, kalkınmak için Osmanlı devletinin neleriögrenmesi ve alması gerektigini belirtmektedir. Yazar önce üç siyasaldüzenden bahseder: Monarsi, aristokrasia, demokrasia. Bunlarıntanımlama biçiminden bellidir ki I. Müteferrika, bunların asılüçüncüsüyle ilgilidir. Batıda kendisinden az önce yasamıs düsünürlergibi o da sözüne ettigi, demokrasia, parlamento, halk egemenligiyöntemlerinden ihtiyatla söz ettigi, yargısını sakladıgı halde üç düzeniçinde onu üstün gördügünü gözümüzden saklayamamıstır.

Ibrahim Müteferrika, Osmanlıların gerilmesinin sebeplerini sekizmadde halinde söyle sıralamıstır.
1. Kanunları uygulamak
2. Adaletsizlik
3. Devlet islerini ehliyetsizellere bırakma
4. Bilim adamlarının fikirlerine tahammülsüzlük
5. Modern askeri teknolojiden habersiz olma
6. Orduda disiplinsizlik
7. Rüsvet ve devlet servetini kötüye kullanma

Bunlardan ögrenilecekyanlar oldugu tezini güçlendirmek için, Avrupa devletlerinin ve enson esir Moskof devletinin nasıl güçlendigini, bunların karsısında Osmanlı devletinin nasıl zayıf bir duruma düstügünü, biricik çareninbunların yöntemlerini benimsemekte oldugunu anlatır. Ibrahim’inyeni cografi buluslarıyla Avrupa ticaretinin dünya ölçüsündegenislemekte oldugunu, Amerika kıtasının bulunusunun öneminibildigini de görülür. Bundan dolayı fizik ve astronomi gibi bilimlerlebugünkü jeopolitik anlamdaki cografya bilgisinin devlet yönetimindekiönemi üzerinde durur. Bu bilgilerin gelismedigi bir ülkede güçlü birdevlet olamayacagını anlatır. Ibrahim Müteferrika ilk defa olarakAvrupa’da yeni askerlik kuruluslarının ve bu kurulusların gerektirdigisilah degisikliklerini, taktik ve strateji yeniliklerini anlatırken NizamıCedit terimini kullanır. Bu terimi ilk defa kullanan odur. I. Müteferrika,Nizam-ı Cedit dedigi modern Avrupa ordu kurulusları savas yöntemlerihakkındaki fikirlerini, kitabının üçüncü bölümünde biraz ayrıntılıolarak yazar. Osmanlıların eskimis savas yöntemlerini uzun uzadıyaelestirerek Osmanlı ordularının yenilenmelerinin bu eskimisyöntemlerin uygulanması yüzünden oldugu sonuca varır. Baslıcakusur, Batı dünyasındaki askerlik yöntemlerini, yeni örgütlerini,askerlik egitimini ögrenmemekte, Batı dünyasından habersiz kalmaktabulur. Görülüyor ki zamanı bakımından farklı ve yeni fikirleri olanbir adamla karsılasıyoruz. Avrupa’daki yeni siyasi rejimler hakkındakifikirlerinde, Batının düsünürleriyle kıyaslanacak kadar yenilik vederinlik olmamakla beraber (John Locke ile kıyasladıgımızı dagörürüz.) Ibrahim’in fikirleri bize göre zamanı bakımından çok yenidir.Onun özellikle Osmanlı Devleti ile ilgili üç noktayı aydın bir sekildekavradıgını görürüz: 1. Yeni usullerin kabulu ile ıslahat yapılmasızarureti, 2. Rusya’nın batılasmasının Türkiye’nin gelecegi için önemi,3. Batılıların Türkiye’nin yasayıp yasayamayacagı meselesinitartısmakta olduklarıdır. Bu gözlemleriyle Ibrahim Müteferrikayı Türktarihinin öncü düsünürlerden biri olarak kabul edebiliriz. Müteferrika’nınmatbaasının Osmanlının gözlerini dünyaya açılmasındaki etkisi çokönemlidir. Bu uyanısın devam ettigi ve matbaanın yüzyılın geri kalanbölümünden daha pek çok kitap basması ve Osmanlıaydınlanmasının sürmesi, bize onun bu eserinin Lale Devrinin enkalıcı mimarisi oldugunu açıkça göstermektedir.

Kaynaklar:
Dehanın El Kitabı ( Tony Buzanve Raymond Keane Sabah Kitapları)
Şerif Kokmaz Aras. Gör., Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

Düzenleme:
Soner Yamak